CAZİBEDAR DÜNYA HAYATI
-Gafletin ağırlığıyla sonsuza dek var
olacak zannettiğimiz, bizi de sonsuza dek içinde yaşatacak diye kandığımız
dünya hayatı. Ne kendisi sonsuz, nede bizi sonsuza kadar yaşatabilir. Zaten
yaşatmak vücutta tutmak gibi bir kudreti de yok. Fakat insan dünyayla birlikte var olmuş,
dünyayla birlikte yok olacakmış gibi tevehhüm ettiğinden, kendi vefatını
düşünmek yerine kıyametin kopmasıyla daha çok alakadar olur. Sanki kıyamete
kadar yaşayacakmış gibi.
-Evet gaflet gerçeği örter karartır. Her gün
binlerce vefat göz önündeyken, dünyanın güzelliği nefsi cezbeder, aldatır(Al i
İmran Suresi:185), aklı düşünmekten alıkoyar, kendi vefatını üzerine bile almaz.
-Adem Aleyhisselam Cennette ebedi
kalacağı vesvesesiyle, dessas tarafından
aldatılınca, yasağa uymadı. Cezası olarak cennetten çıkarıldı. Ya bizler, nefis
ve şeytanın kandırmacalarıyla dünyanın cazibesine aldanıp, Cennete girmekten,
kendi hesabımıza kendimizi alıkoyuyoruz. Yalnız Cennetten mi mahrum kalıyoruz?
Hayır, istek ve arzularında mantık sınırlarını alt üst eden nefis, bu dünyamızı
da boğucu hale getiriyor. Bitmek tükenmek bilmez arzuları, ulaşılmaz hayalleri
yüzünden, gücünün yetmeyeceği şeylere, elinin uzanamayacağı emellere
kavuşabilirmiş gibi his ettirerek peşinden koşturuyor.. Oysa insanın gözüyle gördüğü ve hayal ettiği şeylerle eline
geçen şeyler arasında fark vardır. Gördükleri ve hayal ettikleri uçsuz
bucaksız, eline geçen şeylerse sadece elinden gelebilen şeyler kadardır. Halbuki
gaflet perdesi gözünü kapatınca küçücük
iktidarıyla ulaşılmaz hayaller gerçekleşirmiş gibi kendini kandırır.
-Dünya hayatında hayallerine ulaşsa
bile, bu sefer kendi hayatına hükmedemiyor. Yaşlanıyor, gençliği, güzelliği,
gücü kayboluyor. Elindeki şeylerden aldığı lezzetleri artık alamıyor. Ne
yediğini yiyebiliyor, ne yürüdüğünü yürüyebiliyor. Hayatın lezzetleri gidiyor,
elemleri başlıyor.
-Nefsin sınır tanımayan istekleri,
görünüşte pek cazibedar gibidir. Mantıklı gelir. Pek güzel yemeklerle süslenmiş
sofra her nefsin hoş bir hayalidir. O sofralarda nefis, aklı öyle bir örtüyle
kaplar ki, ne aç kalmış fakiri düşünür, nede birkaç porsiyon olan mide
kapasitesini; unuttur mideyi patlatacak kadar yedirir. Sonuçları da malumdur.
-Gördüğü her güzelliğe ve zenginliğe
ulaşmak isteyen insan, bunda da sınır tanımaz. Peygamberimiz Hz. Muhammed
Aleyhisselam ‘’insanoğlunun bir vadi dolusu altını olsa, ikinci bir vadi dolusu
altını da ister’’(Buhari, Rikak:10) dediği hadisi bu durumu açıklamaktadır.
-Dünya hayatının muvakkat
cazibedarlığı gaflet perdesini öyle bir genişletir ki, kendi arzuları uğruna
can yakıp kan dökebilir. Babadan miras kalan
birkaç metre toprak için uzlaşamayıp, birbirine ömür boyu adavet eden
kardeşlerden tutunda, kendi ülkesinin hatta kendi menfaatleri uğruna başka
ülkelerin insanını köleleştirip, sömürüyor veya öldürebiliyor.
-Nefis dünya hayatının aldatıcı
cazibedarlığına öylesine meftun olur ki, bunda ölçüsü yoktur. Ölçüsüzlüğü
yüzünden hem dünyayı, hem kendi hayatını, israf eder. Israfçılığı yüzünden
tüketir, bitirir, kirletir.
İsr
-Dünya yüzeyinde insan elinin
girmediği yerlerde Halık ı Zülcelal in
Kutretiyle yarattığı gayet intizamlı bir düzen vardır. İnsan elinin
değmediği yerlerde bir hayvan ölse, adeta temizlikçilik görevi yapan diğer
hayvanlar hemen yetişir. Kurt , çakal, tilki, akbaba. Sonra sinekler,
karıncalar, kurtçuklar, diğer temizlikçiler adeta orayı temizlemek için yarış
ederler. O hayvan ölüsünden bir şey
bırakmazlar. Orayı tertemiz yaparlar.
-Cenab ı Hak
işte bu yüzden insanı başı boş bırakmamış. Onlara bir Rehber ve o rehberin
açıklamasını tercümanlığını yapan bir Yaver i Ekremini göndermiş. İşte Kur’an ve Peygamber
Efendimiz(sav) İşte rehber, işte onun tercümanı. Resul u Ekrem(sav) Efendimizi
eşinin tarifiyle ‘‘O yürüyen bir Kur’andı’’ demesi bizlere ölçünün ne olacağını
gösterir. Eğer hayatımızı ve dünyayı israf etmek istemiyorsak bizde Kur’anı
Kerimi ve onu en iyi yaşayan Hz. Peygamberimizi(sav) kendimize rehber etmeliyiz. Kur’anın aydınlığında ve
Peygamber Efendimizin(sav) yol göstericiliğinde ilerlemeliyiz.
-O’na uyan
nefsine uymaz. Nefsin ölçüsüz ve sınır tanımaz isteklerinin esiri olmaktan
kurtulur. Evet dünya hayatı güzeldir. Eğer o hayat ebedi bir hayatta bize
saadet kazandıracaksa güzeldir. Dünyadaki güzellikleri birer numune olarak
yaratan Rabbimiz, o güzelliklerin aslının Cennette olduğunu, ve o Cennet
hayatını da bizlerden nefislerimizi kendisine emanet etmemiz karşılığında vaat
ediyor. Rabbimiz bizlerden Cennetin karşılığı olarak nefislerimizi
istemektedir. Öyleyse nefsimizden her daim Allah a sığınmalıyız, O’ndan yardım
dilemeliyiz. Nefisten yani israftan, tenbellikten, menfaatten, sömürmekten ve
sömürülmekten, kandırmaktan, kısaca bilerek veya bilmeyerek işlediğimiz her bir
günahtan Allah a iltica etmeliyiz. Kur’anın sarsılmaz kalesinde kendimizi muhafaza
etmeli. O kalenin en emin yeri olan burçlarına sığınıp yani Hz. Peygamber
Efendimizin(sav) Sünnet i seniyyesine sığınıp şu kısacık hayatımızı Baki bir
Cennet hayatını kazandırmaya vesile etmeliyiz.
-Kur’anı
Kerimde Allah bizlere ‘’Peygamber size her ne emir verirse tutun, yasak
ettiğindende sakının, Allah a karşı gelmekten sakının, çünkü Allah ın azabı
çetindir’’(Haşr Suresi:7), De’ki Allah a ve resulüne itaat edin. Eğer yüz
çevirirlerse bilsinlerki Allah kafirleri sevmez.(Al i İmran suresi:32)