HASTALIK VE MÛSİBETLER
Eyyubu da hatırla ki Rabbine şöyle niyaz
etmişti: Zarar bana gerçekten dokundu. Sen ise merhametlilerin en
merhametlisisin.(Enbiya Suresi 83. Ayet)
- Cenab ı Hak Hz. Eyyub Aleyhisselama
çeşitli zenginlikler, kız ve erkek evlatlar verip, sonra çocukları dahil her
şeyini alır. Yalnız hanımı kalır. En son olarak da hastalıklar verir.
Rivayetlere göre 3-7 veya 18 yıl gibi
hasta kalmış. İyileşmeyen hastalıklarının neticesinde vücudunda yaralar çıkar ve
o yaralara da kutlar düşer. Bu vaziyette epey kaldığı halde o hastalıklarına
sabretmenin büyük mükafatını düşündüğünden Allah?a dua edip şifasını istememiş. Kemal i sabırla tahammül
etmiş. Fakat yaralarına düşen kurtlar dilini ve kalbini ısırıp yemeye
başlayınca o zaman ?Ya Rab zarar bana dokundu lisanımla yaptığım zikrime ve
kalben yaptığım kulluğuma zarar veriyor? diye münacat eder. Sağlığı ve
istirahati için değil Allah a yaptığı
kulluğuna zarar gelmeye başladığı için
dua etmiş. Cenab ı Hak o halis ve başka bir niyet taşımayan Lillah için
yaptığı duasını kabul etmiş Kemal ı Afiyetini ihsan edip çeşit çeşit
merhametine mazhar eylemiş.
-Hz. Eyyub Aleyhisselamın görünen
yaraları ve hastalıklarına karşılık bizlerin gözle görülmeyen ruhi ve kalbi
hastalıklarımız var. İçimiz dışımıza dışımız içimize bir çevrilip manevi
halimiz görünse Hz. Eyyub Aleyhisselamdan daha fazla yaralı ve hastalıklı
olduğumuz görünecek. Çünki işlediğimiz
her bir günah, kafamıza giren her bir şüphe devamlı olarak kalp ve ruhumuza
yaralar açıyor. Hz. Eyyub Aleyhisselamın hastalıkları ahiret hayatına mukabil
çok kısa olan dünya hayatını tehdit ediyordu. Eyyub Aleyhisselam o
hastalıkların neticesi vefat etseydi, kısacık olan dünya hayatını kaybedecek
fakat Peygamber olması hesabıyla Cenab ı
Hakkın Peygamberlerine vaat ettiği mükafatını alacak ve Ahiret hayatında kaybı
olmayacaktı. Bizim manevi yaralarımız ise pek uzun olan
hayat ı ebediyemizi ( Ahiret Hayatımızı) tehdit ediyor. Bizler o duaya Hz.
Eyyub Alayhisselam dan daha fazla muhtacız.
-Nasıl ki Eyyub Aleyhisselamın
yaralarına düşen kurtlar diline ve kalbine ilişmişler, bizim ise işlediğimiz
günahlardan meydana gelen manevi yaralar ve o yaralardan hasıl olan vesveseler,
şüpheler Allah korusun imanın yeri olan kalbe manevi olarak yerleşir. İmanı
zedeler, imanında tercümanı olan lisanına ilişip Allah ı anmaktan nefret
ettirip susturur. (Taha Suresi 124, Zuhruf Suresi 36)
-Evet günah kalbe işleye işleye imanı
kalpten çıkarıp katılaştırır. Her bir
günah içinde küfre gidecek bir yol var. ( Kısaca Günah: Cenab ı Allah ın
emir ve yasaklarına aykırı olan amel, söz ve davranışlardır diyebiliriz. Küfür:
Peygamberimiz Hz. Muhammed (as.) ı ve O?nun Allah tan getirdiği sabit olan
şeyleri yalanlamak birini ya da birkaçını inkar etmek diyebiliriz.) O günah
istiğfarla çabuk imha edilmezse Eyyub Aleyhisselamı ısıran kurtlardan daha
beter manevi küçük bir yılan olarak bizi ısırır.
-Nasılmı? Başkalarının bilmesinden ve
görmesinden utanılacak bir günahı işleyen adama meleklerin varlığı çok ağır
gelir. Belki insanlar görmemiştir ama meleklerin kendisini gördüğü düşüncesi
ona büyük bir sıkıntı verir.(Kiramen Katibin Melekleri) Meleklerin varlığını
inkar ettirecek küçük bir emare duysa, çektiği manevi sıkıntıdan kurtulmak için
hemen o küçük delil, kesinmiş gibi ona sarılıp melekleri inkar etmek arzu eder.
(İmanın şartlarından biride Meleklere imandır, inkar etmek küfürdür.)
-İkici bir misalde, Cehennem azabını gerektirecek büyük bir günah işleyen
adam da, Cehennemin ateşinin tehdidatını işittikçe (istiğfarla cehenneme karşı
siper almazsa) bütün ruhuyla Cehennem diye bir yerin olmamasını istediğinden, Cehennemin olmadığına dair en ufak bir
işaret bulsa ona yapışır Cehennemi inkar etmek ister. Küfre girer.
-Bir misalde, küçük bir memurun
işlerinde yaptığı tembellik yüzünden amirinden işittiği küçük bir azar, onu
nasıl üzer. Öylede farz namazlarını kılmayan ve Allah a karşı kulluğunu
yapmayan bir adam, Sultan ı Ezel ve Ebedin Kuran ı Kerimde tekrar tekrar
bildirdiği emirlerine karşı yaptığı tembellik yüzünden büyük bir sıkıntı çeker.
O sıkıntı yüzünden de arzu eder ki keşke o kulluk vazifeleri (Allah ın
Emirleri) bulanmasaydı. Hatta o arzudan manevi olarak Haşa Allah ı şikayet eder, Allah ı inkar etmek
ister. Allah ın varlığına dair kalbine bir şüphe gelse kat i bir delil gibi ona
meyleder. Evet üç misalde de görüldüğü gibi günah işleyen adam istiğfar etmezse
nasıl küfre düşüyor. Tekrar edelim Her
bir günah içinde küfre gidecek bir yol var. Küfre düşen bedbaht olur. Çünki
Farzları yerine getirmekte gayet cüz i bir sıkıntı olmasına rağmen( Misal
abdest dahil beş vakit namaz yaklaşık 24 saatte yalnız bir saate tekabül eden
küçük bir külfeti var.) İnkarda ise o
sıkıntıdan milyonlarca daha ağır manevi sıkıntılar çeker.(Nur Suresi 39.Ayet)
Sineğin ısırmasından kaçıp yılanın ısırmasını kabul eder. Bu üç misal kıyas
edilirse (Mütaffifin Suresi 14. Ayet) İşledikleri günahlar
kalplerini kaplayıp karartmıştır.) sırrı anlaşılır.
-Hayat hastalık ve musibetlerle saflaşır temizlenir (Müslim
Birr:52) kemal bulur, kuvvet bulur, gelişir, netice verir, mükemmelleşir,
vazife i hayatı hakkıyla yapar. Tekdüze, monoton, istirahat döşeğindeki hayat,
sırf hayırdan ibaret olan yaşantıdan çok,
tamamen şer olan manen ve maddeten zararda olan hayata yakınlaşır.
Yıllarca düşük veya orta düzey bir geliri olan insanın, birden işlerinin açılıp
çok kazanç elde etmeye başlayınca keyfini düşünüp, sorumluluklarını unutup,
kazancını eğlenceye harcayıp tekrar batması gibi. Eğer hayırda olsa sıkıntı
olmaz fakat rahata erince maalesef daha da rahatı düşünür hale gelip nefsine
yenilebiliyor insan.
Dünya yurdu imtihan meydanıdır (En?am Suresi 165.ayet, Al i İmran Suresi 154.ayet, Maide Suresi 48.ayet) ve Allah ın dinine hizmet yani İslam Dinini
yaşama yeridir. (Tevbe Suresi 105.ayet, Necm Suresi 39.ayet) Madem dünya, dini yaşama
ve Allah a kulluk etme yeridir, hastalık ve musibetler dini olmamak ve sabır
etmek şartıyla Allah yolunda hizmette ve kulluğu yerine getirmekte çok muvafık
olur. Hastalık ve musibetin her bir saati bir gün ibadet hükmüne geçtiğinden
şikayet değil şükür etmek gerekir. Hastalık ve musibetlerle, musibetzede
zaafını ve aczini hissedip Rabb i Rahimine sığınır O?na yönelir, O?nu düşünüp,
O?na yalvarıp halis bir kulluk yapar. Hastalık insana aczini gösteren en güzel
bir misaldir. İnsan hastalanmak istemez. Ne kadar tedbirli olsa da bir şekilde hastalanır,
o hastalığın gelmesini engelleyemez. İstediği anda ve zamanda da kurtulamaz.
İşte o zaman aczini ve zayıflığını idrak ediyor. Allah a sığınıyor riyasız bir
dua ediyor. O kulluğa ve duaya riya giremez, halistir. Canı yanan insan şifası
için iş olsun diye Allah a dua eder mi? Halis tertemiz bir yönelişle dua eder.
Eğer hasta veya musibetzede hastalığı müddetince isyan etmeyip Allah a sığınıp
sabretse ve sabır etmenin mükafatını düşünse o vakit hastalığın her bir saati
bir gün ibadet hükmüne geçer, kısacık ömrü uzun bir ömür hükmünü alır. Yani
hastalığı süresince Allah a sığınması ibadet hükmünde sevaplar kazandırır. Üç
beş günlük hastalık Ahiret hayatını kazandıracak bir çok sevaba vesile olur. O
hastalıklar süresince edilen sabır bilerce yıl sürecek cennet hayatını
kazandıracak vesilelerden birisidir. İşte böylece hastalık ve müsibetin her bir
saati ahiret hayatında binlerce yıl hükmünü alır.
-İnsan geçmişini düşünse ya Ah! der veya Oh! Yani ya üzülür ya da
Elhamdülillah der. Üzüntü veren geçmişin verdiği lezzetlerin yok olmasından
duyduğu elemlerdir. Çünkü zeval i lezzet elemdir. Bazen geçici bir lezzet daimi
elem verir. Nefsine uyup malını mülkünü kumara yatırıp her şeyini kaybeden adam
gibi ömür boyu pişmanlık duyar. Yaşadıklarını düşünmekse o yarayı deşiyor adete
üzüntü akıtıyor.
-Tam tersi olarak da geçmişte yaşadığı geçici külfetler,
hastalık ve musibetler bitmiş yerine
daimi bir lezzet gelmiş bundan dolayı Elhamdülillah der. Bununla beraber
musibetlere sabır etmenin neticesi olan sevap ve mükafat ı uhreviyyi(Ahirete
aid mükafatlar) ve de kısacık dünya hayatını uzun mesut bir ahiret hayatına
dönüştüğünü düşünse sabırdan ziyade şükür eder.
(?Her türlü hal için Allah a Hamdolsun, küfür ve dalalet hariç?.
Tirmizi, Deavat;45, İbni Mace, Mukaddime;23)
-Meşhur bir söz vardır ?musibet zamanı uzundur?. Evet musibet
zamanı uzundur. Fakat halk arasında bilindiği gibi sıkıntılı olduğundan uzun
değil. Belki sabır ile pek uzun olan ebedi bir saadet kazandırdığı için.
-Cenab ı Hakkın insana verdiği sabır kuvveti evham yolunda dağıtılmazsa her musibete karşı yeterli
gelir. Fakat kuruntunun baskısıyla ve insanın gafletiyle fani hayatını hiç
ölmeyecekmiş gibi baki zannetmesi, sabır kuvvetini geçmiş yaşantısıyla
hesaplaşmaya ve de gelecek yaşantısının ulaşılmaz hayallerine sarf ederse, halihazırdaki musibete
karşı kafi gelmez, o sabır enerjisi tükenir, şikayete başlar. Akılsızca düşünüp
sabırsızlık gösterir şikayet eder.
-Çünkü, geçmişteki günler
gitmiş, bela ve sıkıntıların zahmeti bitmiş, rahatı kalmış, elemi gitmiş, kötü
günlerin yok olmasıyla lezzeti kalmış, sıkıntısı geçmiş, sevabı kalmış, bundan
dolayı geçmişi düşünüp isyan etmek değil, lezzetli bir şükür etmek lazım gelir.
Geçmişe küsmek değil bilakis muhabbet etmek gerekir. O geçmiş fani olmuş ömrü,
musibet vasıtasıyla, sabır edip isyan etmediği için baki ve mesut bir cennet
hayatına dönüşür. Geçmişteki acıları düşünüp bir kısım sabrını onlara dağıtmak
divaneliktir.
-Veya gelecek günler madem daha gelmemişler, içlerinde çekeceği
hastalık ve musibeti şimdiden düşünüp sabırsızlık göstermek ve şikayet etmek te
divaneliktir. Yarın öbür gün aç olacağım susuz olacağım diye şimdiden devamlı
su içmek, ekmek yemek ne kadar divanece bir hareketse, Öylede şuan ortada var
olmayan, çekebileceğini düşündüğü hastalık
ve musibetlere şimdiden üzülüp acı çekmesi, sabırsızlık göstermesi, hiçbir
mecburiyeti olmadığı halde kendi kendine zulmetmesi öyle bir akılsızlıktır ki,
hakkındaki Allah ın şefkatini merhametini ortadan kaldırır.
-Nasıl şükür nimeti ziyadeleştirir (İbrahim
Suresi;7) şikayet de musibeti ziyadeleştirir. Hem layık olduğu Allah ın
merhametini kayıp eder.
-Asıl zararlı olan musibet dine gelen musibettir. Dine gelen
musibetten her vakit Allah a sığınıp O?ndan yardım istemek gerekir. Fakat dini
olmayan musibetler hakiki manada musibet değillerdir. Bir kısmı İhtar ı Rahmani
dir. Nasıl ki bir çoban başkasının tarlasına girmeye çalışan koyunlarına taş
atar. Onlar o taştan his ederler ki zararlı bir iş yapmak üzere olduklarından
bir ihtar gelmiştir, Hemen dönerler o tarlaya girmezler. Öylede çok açık bir şekilde görülen musibetler vardır ki
birer İlahi ikazdır ve bir kısmı günahların bağışlanmasına vesiledir, bir kısmı
da gafleti dağıtıp insani olan aczini ve güçsüzlüğünü bildirerek bir nevi huzur
vermektir. Musibetin hastalık olan nev?i söylendiği gibi musibet değil belki
bir Allah ın lütfu, bir temizlenmedir.( Müslim Birr;52, Tirmizi Nevadiru?l
Usul;1:286) Rivayette vardır ki meyveleri olgunlaşmış ağacı silkelemekle
meyveleri nasıl düşüyorsa , sıtmalı bir hastanın titremesinden de günahları
öyle dökülüyor.( Buhari, Merda; 3,13,16)
-Hz. Eyyub Aleyhisselam münacatında istirahat i nefsi için dua
etmemiş, belki musibet, lisanıyla yaptığı zikrine ve kalbiyle yaptığı tefekkürüne
mani olduğu zaman Allah a kulluğu için şifa talep etmiş. Biz O münacat ile
birinci maksadımız günahlardan gelen ma?nevi, ruhi yaralarımızın şifasına niyet
etmeliyiz. Maddi hastalıklar için, kulluğa mani oldukları zaman Allah tan şifa
istemeliyiz. Fakat itirazkar bir haletle ve
Haşa Allah ı Allah a şikayet eder bir surette değil. Belki güçsüzlüğünü
anlayarak medet ve yardım istercesine dua edilmeli. Madem O?nun bütün varlık
alemini kuşatan eğemenliği, yaratıcılığı, iradesi ve terbiye ediciliğine
razıyız(Rububiyetine) o rububiyet noktasında verdiği şeye razı olmak gerekir.
Kaza ve kaderine itiraz ve şikayet eder bir tarzda ?Ah!? ?Of!? deyip şikayet
etmek, bir nevi kaderi tenkittir, rahmeti ithamdır. Rahmeti itham eden
rahmetten mahrum kalır. Düşmanından intikam almak için kırılmış olan eli ile
yumruk atmaya çalışanın nasıl kırıkları ikiye katlanırsa, musibete giriftar
olan adam, musibeti ve hastalığı şikayetle karşılarsa musibeti ikileşir.
-Maddi musibetler büyük gördükçe büyür, küçük gördükçe küçülür.
Mesela gecelerde insanın gözüne bir hayal ilişir. Ona ehemmiyet verdikçe büyür;
ehemmiyet verilmezse kaybolur. Hücum eden arılara iliştikçe saldırmaları,
lakayd kalınca dağılmaları gibi, maddi musibetlere büyük nazarı ile bakıldıkça
büyür. Merak vasıtasıyla o musibet vücuttan
geçerek kalbde de kökleşir, bir manevi musibete dahi sebep olur. Ne vakit
kazaya rıza ve tevekkül ederek musibeti izale etse, Bir ağacın kökü kesilmiş
gibi maddi musibet hafifleşe hafifleşe kökü kesilmiş ağaç gibi kurur, gider.
-Nasıl ki bir çapışmada müthiş hasmına karşı iyi niyetli bir
gülümseme, düşmanlığı barışmaya, husumeti şakaya dönüştürür, düşmanlık küçülür
kaybolur. Tevekkül ile musibete karşı çıkmak dahi öyledir
Bütün İslam Aleminin ve hemşerilerimin Miraç Kandilinini tebrik
ederim. Allahın Selameti, Bereketi, Rahmeti üzerinize ve Peygamber Efendimiz
Hz. Muhammed Aleyhisselamın şefaati hepimize nasip olsun.